Nasıl Yapılıyordu Ki Bu İşler

Merhaba efem, gerçekten nasıl yapılıyordu bu işler, yazı yazmayı unutmuş olabilirim. Bu yazı sevgili osmnulsn adlı sadık okuyucuma adanmıştır 🙂 Çok yazmak istedim ama yoğunluk gerçekten fırsat vermedi. Bir de korona olup geldim. Malum zor günler ama bu arada bol bol dizi izleyip, kitap okudum. Çoğunu hatırlayamadığımdan aklımdan kalan bir kaç öneri de bulunmak istiyorum.

Diziler

Hellbound : Güney kore fantastik dizisi ile başlayalım. Dizinin konusu şöyle ki insanlar ölüm tarihlerini söyleyen bir melek tarafından kehanetler almaya başlıyor. Meleğin ölüm saatini söylediği kişi korkunç yaratıklar tarafından öldürülerek cehenneme götürülüyor. Kehanet alan herkesin cehenneme gideceğini öğrenmesi ile toplumda panik başlıyor ve yeni bir din ortaya çıkıyor. İnsanların cehenneme gitmekten korkmaları, yeni din ile birlikte günahkarlar dışlanmasına hatta korkunç muamelelere maruz kalmalarına neden oluyor. Dizi fantastik falan ama beni asıl etkileyen o sahte din ve insanların değişik durumlarda verdikleri tepkiler oldu. Oluşan yeni tarikat ve müridler etrafında insanlığın doğasının işlenişi beni etkiledi efem, ekran başında sinirlerim de zıplamadı değil. İzlenmeli, düşünülmeli diyorum.

Yine bir kore dizisi ile devam edelim Reflection of You : dizinin ilk bölümlerinde merak uyandırması etkilemişti beni, daha sonra yavaş ilerleyişi ama zamanla biraz daha hızlı mı olsa demedim değil. Konu olarak anlatılmaya kakılsa spoilersız olmaz diye pek anlatasım da yok. Açıkçası dizi insan doğası, bencillik, insana bağımlılık, sevgi açlığı, narsistik gibi pek çok duyguyu bir ressam ve onun ailesi ile geçmişi etrafında işliyor. Dizi hala bitmedi bu arada çok sürprizli de değil tahmin edile bilinir ama verdiği duygulardan mıdır nedir sevdim. Kimse kimseye bağımlı olmasın efem, açılış müziği de ayrı güzel. Kendini başkasının ona olan sevgisi üzerinden değerli veya değersiz gören insanlara da kızmıyor değilim hani 😉

Filmler

Get Out: çok yeni izlediğim bir film oldu. Filmi orjinal senaryo ödülü aldığını duyunca merak ettim ve konusuna bakmadan açıp izledim efem. Hatta eskiden böyle şeylerden haberim olurdu neden şimdi hiç bilmiyorum dedim. Kardeşim de hep netflix yüzünden dedi. Galiba haklı yeni şeyler aramıyorum bile, iyice tembel oldum. Neyse konusu zenci bir arkadaş, beyaz kız arkadaşının ailesi ile tanışmaya şehir dışına gider. Yanlış anlaşılmasın ırkçı değilim tabi ki de konu zenci olmakla alakalı olunca öyle anlatıyorum. Türü ne desem bilemedim korku demek için bir şeyler eksik , gerilim desen var , biraz da bilim kurgumsu demeli galiba. her çeşit sosla bezenmiş filme gelince fena değildi. Öyle ahım şahım da değil , kötü de değil ama tahmin edilebilinir olması beni gerilim filmlerinde pek çekmiyor maalesef.

The Unforgivable : Namı diğer Affedilmez ; bir polisi öldürmekten uzun süre hapis yatan baş rolümüz, hapisten çıkınca daha 5 yaşındayken evlatlık verilen kız kardeşini bulmaya çalışır. Hem hapisten çıkınca yaşanan zorluk, insanların ve toplumun kabul etmeyişi, hem parasal sorunlar hem de kız kardeşini ararken yaşadıkları ile kadın karakterimize üzülürken buluyoruz kendimizi. Yine sonunu tahmin ettiğim ama buna rağmen beğendiğim bir film oldu. Yavaş akan bir film olmasından mıdır bilmem yormadı beni. Ve ana fikir herkes sizi yargılar ama çok az kişi gerçeği merak eder.

Göklerin Hakimi: Leanorda Di Caprio severiz ama filmi onun için değil de Howart Hughes in hayatını gerçekten merak ettiğim için izledim. Daha önce denk gelmiştim ve Howart Huhges in nasıl biri olduğu ilgimi çekmiştir. Dahi mi yoksa deli mi . İzlenmesi gereken biyografik filmlerden biri.Filmi fazla uzun buldum ve bazı yerlerde verilmek istenenin tam olarak sağlanamadığına inanıyorum ama Leo nun oyunculuğu için bile izlenir.

Dont Look Up: Baya popüler bir film, oyuncular zaten ünlü neden olmasın dedim. Konusu dünyaya çarpacak dev bir göktaşının dünyanın sonunu getireceğini keşfeden iki gökbilimcinin bu konuda bir şeyler yapılmasına ilişkin mücadelesini anlatıyor. Oyunculuklar iyi, hikaye güzel ama bazı yerlerde o kadar absürt ki, tamam yönetimleri falan eleştiriyor ama izlerken öyle rahatsız edici şekilde saçma gelen kısımları oldu ki filmi tam olarak bağrıma basamadım. Yani bunu daha ciddi ele alsalarmış severdim.

Yalan Çemberi: Bu sefer ki hint filmi efem. Amır Khan oynamasa izlemezdim sırf o oynuyor diye açıp şans verdim ama finalin böyle olacağını bilsem zaman harcamazdım. Çok mu acımasız oldum çok mu zor beğeniyorum bilmem ki.

Korona olunca bol bol kitap okudum onu ayrı bir posta yazsam iyi olacak, bu arada çok şey izledim lakin hepsini hatırlamak zor. Güncelde seinfield izliyorum sit com ları hep kısa bölümler olduğu için sevmişimdir. Georga Contanza ve Kramer için izliyorum desem yeridir. Komik ve hiç bir şey hakkında her şey 🙂

Bir sonraki posta görüşürüz efem, ( Yazmayı unutmuşum sürçi lisan ettimse affola , yorumlarda buluşmak üzere mutlu, huzurlu seneler efem. Beni unutmayın efem 🙂 Aşağıda 2012 yılında neden yazdığımla ilgili bi dolu konuşmuşum hatırlamak iyi geldi bundan sonra bol bol yazmak umuduyla. esen kalın efem 🙂

Home Again – Var mı ev gibisi

Romantik komedi tarzı sıcak bir aile ve dostluk filmi ile karşınızdayım efem. Bazı filmler vardır izlerken yavru kedi severmiş gibi bir his bırakır da içiniz dışınız pamuk şekerle dolar . Anlatamıyorum ama kısacası izlerken keyif veren ,samimi ve sıcak bir filmdi.

Konuya gelecek olursak  başrol kadın oyuncumuz ( ki parantez açmalıyım kendisini pek beğeniyorum güzel kadın vesselam – neyse kısa keselim )  kocası ile ayrılık sürecindeyken baba evine iki küçük kızıyla taşınır ve bir gün hayatı üç tane film sektörüne bodoslama dalmak isteyen çulsuz adamla kesişir. Mecburen sokakta kalan 429adamlara misafir evini geçici olarak tahsis edince de aile, dostluk ve aşk üzerine güzel bir ilişki yumağı oluşuyor.

ben filmde insanların samimi bir şekilde bir birlerine bağlanmalarını sevdim. Kan sudan ağır olsa da bazen aile olmak için kan bağına gerek yoktur. Bir de kadının kırk küsur yaşında olup da gençten sevgili yapması var ki bence çok tatlı bir çift olmuşlar.

çocuklar , eski koca falan derken izlerken sıkılmayacağım bir film olmuş. benden bu kadar. şöyle bir iki saat bu dünyadan uzaklaşıp keyifli bir film isterseniz alternatif olabilir.

keşke dünyanın da böyle şeker alternatifleri olsa şimdilik esen kalın efem 🙂

THW SWİNDLERS- KKUN

The Swindlers (2017)2017 yapımı bir güney kore filmi ile döndüm efem 🙂 hyun bin i görünce ee konusu da fena olmayınca bir bakayım diye başladım ama film baya akıcı ilerledi.

Dolandırıcıları dolandıran bir dolandırıcının intikam hikayesi desem çok mu karışık olur 🙂 hyun bin karşımıza bir dolandırıcı olarak çıkıyor ama yalnızca kendi gibi dolandırıcı olanlardan çalıyor. Babası da onun gibi bu işleri yapıyormuş ama bırakmış ta ki son bir iş için adamı zorlayıp öldüren kötü adamların hikayeye dahil olmasına kadar.

Bizim meşhur çiftlik bank gibi bir oluşum yapan kötü adamımız herkesi dolandırıp kaçıyor ee kaçarken bazı büyük adamlara rüşvet yediriyor ve bizim esas olanın babasını öldürüyor. esas oğlan ne yapsın başlıyor intikam planlarına .

film işte bundan sonra intikam etrafında ve bir grup dolandırıcı çevresinde dönüyor. filmde sevdiklerim yem atmaları, o kafesleme hikayeleri ,ince düşünülmüş tuzaklar ve tabi ki dümen içinde dümen olması . bir kere mesaj netti asla kimseye güvenme çünkü herkes aslında iş birliği yaptığı diğerine kazık atıyor. ha bir de şu söz ki ” şüphe iyidir bir kere şüpheyi yok ettin mi sonrasında güven gelir.”

velhasıl kelam film hoştu, güzeldi, vakit geçirmelikti. bu arada çok da beklentiye gidilmemeli çünkü her hamleyi ekran başında tahmin edebilirsiniz. çok da şaşırmazsınız.

benden bu kadar efem 🙂

 

Liberal Arts

movies_liberal_arts_poster

Yazmıyorum ama film, dizi izlemeye devam ediyorum efem . İzlediklerimi hatırlamak zor olsa da bu film bir yanı ile beni kendine çektiğinden yazmalıyım dedim.

Filmi izleyeli çok oldu ama hala döner döner bakarım. Çok mükemmel mi hayır çok özel mi  ona da hayır ama içindeki müzikler ve eğlenceli oluşu izlettiriyor kendini.

Yormuyor, sıkmıyor ve keyifli vakit geçirtiyor. ha bir de unutmadan kendisi geçmişe duyulan özlemi de barındırıyor. Konusu da tam da bununla ilgili geçip giden zaman ve büyümeyi ,yaşlanmayı kabul edememek.

Başrolümüzdeki adamcağız kız arkadaşından ayrılmış , hayatı pek de hayal ettiği gibi gitmeyen biri. Bir gün üniversite hocası buna öğretmenliği bırakıyorum sen de kampüse gel bir konuşma yap deyince eleman hemen valizi toplayıp düşüyor yollara. Üniversiteye duyduğu özlemle kampüse varıyor.

Diğer tarafta işsiz kalacağını bile bile keyif uğruna bölüm okuyan, yeni yetme tabirinin dile geldiği, güzel ve bir o kadar kendi şahsına münasır kızımız var.  Bu ikili tanışır ve olaylar diğer karakterlerin de renkli katkılarıyla şekillenir. Aslında hikaye özü itibariyle kendini aramak olunca bana hoş geldi.

tuhaf tuhaf karakterler, müzik ziyafeti, kitap eleştirisi ( ki bu sahne en sevdiklerimden ) kampüs havası , kuşak çatışması , sanat, edebiyat vs. derken güzel bir film.

Neyse benden bu kadar uzun zaman sonra yazmak ne zormuş . Şimdilik esen kalın efem 🙂

 

OUR TİMES- BEN GEÇKEN

ourBir film nasıl olurda hem bu kadar ğelendirir , böyle güldürür hem de böyle duygulandırır. tayland sineması yine yapmış yapacağını bana ilk aşk filminin tadını verdi. öyle ki filmi nasıl sevdim nasıl sevdim anlatamıyorum.

filmin her parçasında insan kendinden bir şey buluyor. hanım kızımız bir gün iş yerinde hayatının nasılda berbat olduğunu anlıyor. hiç bir şey okulda hayal ettiği gibi olmamıştır. ne işi ne de sevgilisi. hiç bir şey ona anlatıldığı gibi değildir. tutar istifa eder. şekil bir a benim gibi . hayallerim bunlar değildi der ve geçmişini hatırlamaya başlar. ee bizde zamanda geri gidip bu gençlerin okul zamanlarını izleriz.

çok eğlendim , beni en çok güldüren tayland filminde zincirleme mekktup olayını görmek oldu. demek dünya gerçekten evrensel. ikincisi karakterleri pek bi sevdim kızı da o delikanlıyı da . gönül hep serserinin peşinde değil mi zaten 🙂

isyana varan müdür öğrenci çatışmasını sevdim. bir ünlüye fan olan saflık derecesindeki sevgilerini sevdim. en çok da fedakarlıklarını sevdim.

gençlik filmleri bana hiç yaramıyor. çok keyif alsamda bir parça duygusalaşıyorum.

tavsiyemdir dememe gerek yok. bu film bence çok özel ilk fırsatta değerlendirilmeli 🙂

 

THE LİBRARY-KÜTÜPHANE

The Librarykütüphaneler sevilmez mi ,  hele de içinde aşk varsa . filmi yarım saatcik olduğu için izlemeye karar verdim ha bir de tayland yapımı olduğu için nedense sene bir iki film izliyorum ama her defasında severek bırakıyorum.

bu öyle bir film ki başı sonu belli hatta ee tamam diye izledim. sonunu da tam tahmin ettiğim gibi buldum ama öyle de bir film ki insanın bitirdikten sonra damağında öyle bir tad bırakıyor boğazında öyle bir yumru oluyor ki bahsetmesem olmazdı.

adamlar sani ana fikir vermek için tutup film çekmişler.

alınacak ders basit sen sen ol sakın bekleme erteleme bu hayt kısa yaşmana ba özgürce ve cesurca asla pişmanlık duymadan.

yarım saat ayırıp izlemek belki de bir süre hayatınızı sorgulamanızı sağlayacak. tavsiyemdir tez izlenilsin .

 

 

SPOTLİGHT

Ben geldin efem , içimdekileri döküp huzura ermek için buradayım.

spotlight a tesadüfen denk geldim . bir bakayım diye açtım ve film akıp gitti. konusu kilisede olan taciz olaylarını araştıran gazetecileri anlatıyor. spotlight gazetenin araştırmacı birimi efem. nerde manşetlik bir olay varsa orada bu takım var.

bir gün gazetenin başındaki adam değişiyor ve bu yeni gelen eleman fazlaca zeki olduğundan mıdır yoksa sırf kiliseye gıcıklığından mıdır bilinmez bu haberin peşine düşeceksiniz diyip ortalığı toza dumana katıyor. eleştiri yapan bir film. kimi zaman insan kendini de sorguluyor ya gözlerini kapayanlar onlarda suçlu değil mi ya biz ? biz de çoğu zaman çevremize gözlerimizi kapamıyor muyuz ?

en fenası da filmin sonunda bütün bu yaşananların gerçek olduğunu öğrenmek . çünkü film boyunca asla irite olmadan, acıtasyona girip, sizi düşürmeden gazetecileri ve işin zorluğunu izlerken olayların gerçekten yaşandığını öğrenmek yıkıcı oluyor.

onlarla birlikte hop oturup hop kaltım efem . ben sevdim güzeldi. ne yaparsan yap en iyisini yap sloganı da verdim haydi benden bu kadar yoksa spoiler dehlizine dalacağım.

 

2016 da gelmiş…

bir seneyi daha devirdik efem . Ben bu sene çok fazla tembellik ettiysem de gelgelim blogumu da unutmadım. yılın son gününde öyle umut dolu bir yıl dilemek için yine soluğu burada aldım. yeni yıldan umutluyum. bu sene diğer seneler gibi yaşlandım diye dövünmüyorum. evet yarın sabah pek bir şey değişmeyecek hayatımda ama bir sene sonra ufak da olsa değişimler yapmış olmak istiyorum. ne dersiniz bu kararlılık sürer mi artık bunu da neler yapabildim adlı bir yazı ile 2016 sonunda paylaşırım 🙂

yenilikler demişkken ne zamandır gelmiyorum bari biraz çene çalalım.

operaya gittim  aşk iksiri ve ben çok beğendim. bu sene bolca böyle etkinlik yapmak istiyorum. kolları sıvadım bile profesyonel oyunu için uzun uğraşlar sonunda bilet buldum bekle beni tiyatro. bu arada yetkin dikinciler söz konusu olunca siemaya gidip nadide hayatı izlemek de olmazdı gittim gördüm beğendim efem 🙂

kitaplar  ateş gecesi , küçük prensi, çavdar tarlasında çocukları ve psikopat adlı polisiyeyi okudum . hepsini de beğendim. küçük prens ayrı zaten  bir de ateş gecesi beni fazla etkiledi. tadı damağımda kalacak bir kitap  da devam ediyor. günü birlik hayatları okuyorum şimdilerde.

dizi : kore dizisi izledim the village fena değildi gizem kısmı çok iyi olmasa da beni bir süre oyaladı. sonu da tahmin edilebilir ve fena değildi.

oh my venüs ü izliyorum tabi ki çok eğlenceli so ji sub ve shi mi ah çok tatlı . bu ikisi birbirine öyle yakışmış ki .

başka ne var anlatacak eski dizilerimi takip ediyorum . iş giç derken günler akıp gidiyor.

herkese çok güzel bir sene diliyorum efem . benden bu kadar yeni güzel günlerde görüşmek üzere . ayrıca kar manzarası bir harika tadını çıkarın 🙂

esen kalın efeeemmmmm 🙂

 

 

ZAMANDA BİRİKTİRDİKLERİM

Zamanla bir çok şey yapıyorum ama bunları not etmedim için ve hafıza bakımından da oldukça zayıf biri olduğum için sanki her şeyi rüzgara bırakıyormuşum gibi hissediyorum. zaman akıp gidiyor ve geriye bir şey kalmıyor. işte sırf bu yüzden gelip dururdum bu bloğa kendime not bit arşiv olsun yada gerçekten yaşadığımın bir kanıtı olsun diye. kendime not almak geçmişi saklayabilmek için.

uzun zamandır uğramadım. bu günlerde neler mi yaptım. iki kore dizisine başladım. birincisi hi school love on bu diziye kız kardeşim yüzünden başladık. hatta hiç istemedik. ben fazlaca ergen işi olduğunu bile düşünmüştüm ama ne demeli galiba hala gencim yıllar geçse de kalp kabul etmiyor. ben oldukça sevdim hatta hafta da bir bölüm olması fazlaca can sıkıcı .baş roldeki kız çok sevimli ben normalde köredeki bayan oyuncuların o sinir bozucu karakterlerine dizilerde tahammül edemem ama bu kız öyle şeker ki hiç bir sinir bozucu yanı yok. hele on dört yaşında olması beni şoka soktu. dizi fantastik bir gençlik dizisi. ölüm meleği gibi çalışana kızımız bir insanın hayatını kurtardığı için meleklikten atılıp insani bir hayata sıkışıyor. devamı da dizi de 🙂

ikinci dizim it is okey that is love. kore dizi çeker içinde bu hatun olurda dizi kötü olur mu hiç. sırf bu kadın var diye başladım diziye nedendir bilinmez hatun nerde oynasa o dizi güzel çıkıyor. genelde şeker dizileri tercih ediyor gibi. yanlış seçim yapmıyor. pasta, greatest love, master sun ve bu dizi . ben diziyi sevdim psikoloji üzerine olması , dram olmaması , fazla kasmayan ve biraz yetişkin vari olması falan beni çekti. hele bir müzik var ,içinde uzun zamandır böyle güzel ost lar dinlememiştim. adamı da çirkin bulmuştum ama izledikçe güzelleşti 🙂 hep böyle oluyor. başta çirkin izledikçe yakışıklı 🙂

ukala satılar diye bir blog var sayesinde uzun zamandır arayıp da güzel anime bulamadım diye izleyemezken yeni güzel şeker animeler buldum. bu sene bir sürü animeyi aynı anda izliyorum.
glassip ağır ilerliyor ama merakla izliyorum acaba ne olacak diye .

ao haru ride bana fazlasıyla kimi ni todokeyi hatırlattı . öyle sıcak hissettiryor ki karakterleri bağrıma basıp satılmak istiyorum. liseliler ve onların masum aşkları 🙂

barakamon çok ama çok eğlenceli ben bu animeye biraz tereddütlü başladım sıkıcı olur diyordum bir adaya kaçmış bir adam ne olabilir ki diye başladım ama oldukça keyif alıyorum. hele o tatlı mı tatlı kız yok mu bayılıyorum ona küçük falan ama dehşet sevimli 🙂

sailor moon yeniden animeye uyarlandı. çocukluğumun animesi benim favorim hatta efsanem . biraz farklı gelse de ben serinin meraklısı olarak izleyeceğim. ne de olsa mangasını okuyamamıştım böylece manga nasıl ilerliyor onu da izlemiş olacağım.

gekkan shoju nozaki kun ise insanı şaşırtan bir anime sıradan basit bir shoju ama öyle anlar oluyor ki kahkahalara boğuluyorum. bu anime içlerinde en komiği sanırım ne zaman ne olacak bilemiyorum. karakterler arıza ve ben arızaları severim.

miyazaki efsanesinin veda filmi olan rüzgar yükseliyor animesini de izledim. her zaman ki gibi görüntüler hikaye olağanüstüydü ama nedense bu bir kariyerin bitişi olduğu için daha fazla şet ummuştum. ben fragman da başka bir hikaye düşünmüştüm de ondan da olabilir . bir parça eksik hissettim en iyisi başka bir kapanış yapsın bu anime veda için yeterli değil .

agatha teyzenin endless night adlı kitabını okumuştum bari tv uyarlamasını da izleyeyim dedim ama onu pek beğenmedim hikayeye sadık kalmamışlar yazık olmuş.

jane austen teyzenin de akıl ve tutku kitabını okudum . uyarlamasını izlemiştim ama kitabı okumamıştım henüz.
sonra peter pan ölmeli adlı kitabı okudum. polisiye olarak fena değildi. en azından aklından bir sayı tut a göre dahi iyi buldum.
bu aralar kitap okumayı bıraktım sanırım çok az okuyorum hepsi bu bilgisayar yüzünden hep yapacak bir şeyler var . bu sebepten doğru düzgün yazamıyorum bile. twitter ,tumblr falan da bıraktım ya kendimi dizilere verdim. sınırlı zamanımda anime gibi kısa şeyler veya yeni başlamış hafta da bir bölüm gelen şeyler izliyorum.

iki yabancı diziye daha başladım. outlander ın birinci bölümünü izledim bir iki bölüm daha bakarım ama devam eder miyim bilmiyorum. hikaye ilginç bu yüzden keşke kitaplarını okuyabilseydim diyorum. öyle bir hikayeyi kendim canlandırmak iterdim sırf oyuncular yüzünden hikayeden soğumak istemiyorum. finding carter adlı diziye de başladım hatta üç bölüm izledim ama olmadı yeterli gelmedi. bakalım belki izleyecek hiç bir şey bulamasam dönerim. yeni başlayan dizileri tercih ediyorum yakalamak sorun olmuyor.
başka şeyler de yapmışımdır ama aklıma gelmiyor.sanırım yazmadığım kitap yazılarım bahsetmediğim filmler var fakat kafam da koca bir boşluk var gibi hatırlayamıyorum. bu yüzden sık sık gelip yazmaya ihtiyacım var.

şimdilik benden bu kadar esen kalın efem 🙂

DON’ T CRY MOMY

Bu filmin fragmanını gördüğümden beri bir gün izlemek için aklıma yazmıştım . Nasip bu günlereymiş. Filmi izledikten sonra köreden soğuyup az sövmedim. hele finalinde öğrendiğim bilgiler ve de gerçek olması beni derinden sarstı. Dünya nereye gidiyor bilmiyorum . hindistanla ilgili de böyle haberler okumuştum. gerçekten dehşet. ha türkiyede de olmuyor böyle şeyler oluyor ve bu yüzden bu ülkdeden de tiksinmiyor değilim.

filmin konusu tecavüze uğrayan bir kız öğrenci ve onun intikamını almak isteyen bir anne. suçluların üçü de lise öğrencisi olduğu için yani suçu işleyen reşit olmadığı için mahkeme tarafından serbest bırakılıyor. inanabiliyor musunuz . suç var ama suçlu yok. insanın kadını donduruyor bu durum. ve filmin çekiliş amacı da bu eğer adalet yoksa kendi adaletinizi kendiniz sağlayın demek isteyen daha doğrusu insanların beynini böyle yönlendirip değer yargılarını belirlemek isteyen bir film. yani fazlasıyla yanlı katilleri kahramanlaştırıp normal gösteren Amerikan filmleri gibi mesaj kesin ve net. orada hiç şüphe bırakmıyor. herkes cellat kesilip kendi adaletinin peşine düşmeli . peki bu durum diğerleri gibi beni rahatsız etti mi hayır. eskiden olsa herkes kendi adaletini sağlamalı diyenlere karşı çıkardım ama bu gün öyle net konuşamıyor. böyle bir anne hele de kızı acı çekip intihar ederse çözümü nerede bulur. yaptığı yanlış diyemiyorum . üstelik film başarılı olup sizi izlerken öldürsün hepsini konumuna da getiriyor. içiniz nefret ve öfkeyle doluyor. velhasıl zor bir film . psikolojisi kaldırabileceklere tavsiye olunur. ha bir de köreyi dünyanın en şeker ülkesi sanan hayal perestlere gelin nasıl da kötülükler olduğunun biraz farkına varırlar belki.

bu da böyle bir yazıydı efem . film tanıtımı mı yoksa iç dökme mi bilemedim ama ??

resim koymuyorum . ama filmi kolaylıkla bulabilirsiniz. (teknik arızadan dolayı bir süre görsel kullanamayabilirim )

iyi birer yaşam için esen kalın efem .