anlatacaklarım birikti bende gelip yazayım dedim. öncelikle bir ingiliz dizisini anlatmak istiyorum. aslında anlatacağım çok şey vardı ama benim balık hafızamdan uçup gittiler.
The Mystery of Edwin Drood yani Edwin Drood ‘un gizemi Charles Dickens ‘ın son romanı. aslında roman yazarın ölümü sebebiyle tamamlanamamış bu yüzden bir sonu yok fakat buna rağmen sevgili ingilizler bu romanın iki bölümlük kısa bir uyarlamasını yapmadan edememişler. Romanın adı Edwin Drood olsa da aslında daha çok John Jasper ve onun takıntılı derecede bağlı olduğu Rosa etrafında şekilleniyor. çok da önemli olmadığını düşünecektim ki ikinci bölümün finaline doğru yazarın başarısını idrak etmiş oldum. belki de o böyle yazmadı diziyi çekenler böyle uygun gördü ama başlangıçta acıdım karaktere sonra kızma ,ilk önce nefret ettiğim karaktere sonra derin bir acıma gibi çeşitli duygu geçişleri sağladığından hiç de fena değil diyorum . iki bölüm olması sebebiyle hemen izlenir. benden söylemesi.
ikinci olarak son zamanlarda çok duyduğum bir polisiye kitaptan bahsedeceğim kitabı yeni okudum .
Aklından Bir Sayı Tut : tut ve bırakma gibi iğrenç bir espriye maruz kaldıktan sonra asıl meseleye geçelim. bakmayın siz kitabın çok fazla ismi geçtiğine veya ilginç bir ismi olduğuna beni hiç mi hiç memnun etmedi. polisiye denilince çıta hayli yüksek bu sebepten bu kitapla ilgili güzel şeyler söyleyemeyebilirim. mesela kitabın hayli sıkıcı başladığını sayfalarca yazılıp ama aslında hiç bir şey anlatmadığını , katili dedektiften önce bulduğum ve ilk tahminim doğru çıktığı için sıkıldığımı oysa başka bir yazar olsa kesinlikle final daha çarpıcı olurdu ve ben yanlış tahminde bulunmuş olurdum. sonra sayı muhabbetinin pek sıradan olduğunu ki kitabın geneli için söylenebilecek tek kelime sıradan olurdu. hem konuyu bağladığı kısımda çok fazla klişeydi bunun gibi bir sürü sebepten dolayı sevmedim. tamam iyi yanları da var haksızlık etmeyelim ama sanki çok zekice kurgulanmış gibi verilip okuyucuyu aptal yerine koymaya çalışması canımı sıktı. demem o ki bu kitap polisiye de pek de harikalar yaratmıyor.
polisiyeden gidiyoruz madem şimdi okuduğum kitap ise Şah Mat bunun henüz sonuna gelmediğim için çok fazla eleştirmeyeceğim belki finalde beni bir süpriz bekliyordur. ama şuana kadar okuduklarıma bakılırsa bu da beni hayal kırıklığına uğratacak kesin. spoiler vermeden eleştirmek de zormuş 🙂 genel anlamda çok akıcı bir kitap değil öyle fazla zeki bir kurgusu da yok. her şey sıradan ve oldukça basit . bir seri katili yakalmaya çalışan kriminolog hakkında desek konuyu özetlemiş olurum sanırım.
hadi polisiye devam filmler diziler kitaplar her yanım polisiye oldu . çünkü aklımı oyalamam gerek . başka şeyler düşünmemek için bilmeceleri katilleri düşünmeliyim. katil kim sorusu diğer düşüncelerden beni kurtarıyor. yani polisiye tutkum birazda akıl sağlımı korumak istememden geliyor 🙂
40 Dakika da dedektif ingilizcesi ile dedectives in 40 minutes. güney kore yapımı fazla uzun olmayan bir film. aslında uzun zamandır asya yöresinden bir şey izlememiştim. filme gelecek olursak okulda işlenen bir cinayet , öldürülen öğrencinin katilini bulmaya çalışan iki öğrenci daha . işte bu kadar basit. kavga ettiği çocuk öldürülünce suçun onun üzerine kalacağını sınıftaki polisiye meraklısı kızdan öğrenen kahramanımız kızla birlikte 4 . derse kadar katili bulmak zorunda kalıyor. bize de izlemek düşüyor ama fazla şey beklemeyerek. çok fazla umutlanmaz-sanız iyi vakit geçirebilirsiniz. ha bir de bu korelilere polisiye de gizem olması gerektiği katilin izleyicinin gözüne gözüne sokulmaması gerektiğini birilerini anlatması gerek. merak olmayınca heyecanda olmuyor azizim.
ve gelelim en eğlenceli kısıma . winpohu böyle zehir bir dili nereden buldun her şeyi eleştirdin diyenler olursa diye söylüyorum Joey adlı komedi harikasını eleştirmeyeceğim. yani elimden geldiğim tamam tamam bir parça belki 🙂
friends dizisi çok severim . o dizi bitince joey karakterini oynayan oyuncu joey adlı yeni bir dizi çekmiş. işte bu diziyi izliyorum son günlerde bırakamadım ardı ardına izliyorum. joey karakterini çok severdim zaten. dizi joey in kariyeri için L.A ‘ye taşınması ile başlıyor. kızkardeşi Gina ona bir ev bulmuştur. bir de yeğeni michael vardır. karşı komşu alex ile de ekip tamamlanır. Joey i izlerken the big bang ile olan benzerlikleri beni şaşırttı. mesela howard karakterini oynayan oyuncu burada da bir ”nerd” ü canlandırıyor. sonra onun sevgilisi aynı annesi ve şimdiki nişanlısı gibi bağırarak ve cırtlak konuşuyor. Alex ,Gina yı teselli edemediğinde sheldon gibi” there there ”yapıyor bunun gibi küçük benzerlikler. hele Joey ‘in yeğeni yok mu bu çocuk bir harika. dizi baya eğlenceli. bazen joey çok zeki tavırlar sergiliyor ya ona şaşıyorum yani onun gibi bir karakter nasıl böyle zeki düşünebilir ki. keşke chander da olsaydı benim favori karakterim oydu.
neyse çok konutum şimdi kaçma zamanı
see ya