New Blood – Kan Geldi

imagesBana taze kan geldiği kesin. İngiliz dizileri tabi ki favorilerimden ama bir diziyi sırf haluk bilginer varmış bir bakayım diyerek açıp sonra aman ya o olmasa da olur, ben bunu çok sevdim diyerek alt yazısı olmadan merakla izlemek  işte bunu beklemiyordum.

her şeyden önce diziyi öyle sevdim ki orjinalinden izliyorum. beklemek istemiyorum. peki ne beni bu kadar çekti. dizi ahım şahım mı süper mi belki değil ama o salak ikili var ya o salak ikili işte beni oradaki acemi dedektifimiz said çekti.

normal polisiyelerde klişeler vardır. mesela aşırı zeki dedektif ,tuhaf dedektif veya geçmişinde büyük acılar olan dedektif gibi. burada ise bu suçlulara meydan okuyan ikili öylesine alalade ve acemi ki öyle olunca da samimi geliyor.

said bir dedektif daha doğrusu olma yolunda çırpınan biri , benim favorim olur kendileri diğer adam ise aslında polis değil hala nerede çalıştığını anlamadım ama bir şekilde bir araya gelip büyük suçluların peşinde koşuyorlar.

diziyle ilgili çok bir şey söylemeyeceğim uzun zamandır beni yakalayan ilk ingiliz dizisi oldu . herkes sever mi bilmem ama ben pek sevdim .

bir şans verin derim , şimdilik esen kalın efem :=)

Sır Perdesi- Luca Martinelli

sir-perdesi-luca-martinelli1Sır Perdesi polisiye bir kitap . Ablam ben polisiye severim diye almış bana getirdi. Hikaye bir sherlock holmes hikayesi . Kitap sherlock ‘un Dr. watson’ ına yazdığı bir mektupla başlıyor. Aslında ölmediğini herkesi nasıl ve niye kandırıp kendini ölü gösterdiğinden bahsettikten sonra ortalarda görülmediği bunca zaman ne yaptığını anlatmaya başlıyor. sherlock bir görev için italyadadır ve orada işler karışır. cinayetleri çözme işi de bizim dedektifin başına kalır.

 

çok ilginç olmayan , polisiyesi sizi şaşkınlığa düşürmeyecek , gayet basit ve anlaşılır bir kitap . okuması kolay , akıcı denebilinir, güzel yazılmış fakat tek kusuru çok heyecanlı falan olmaması , herşeyin öyle gözünüzün önünde olduğu polisiyeleri sevmem biliyorsunuz beni şaşırtacak çok süprizli bir şey olması lazım bu öyle değildi. fakat haksızlık da yapmak istemiyorum okunabilir bir kitap. benden söylemesi.

HELPLESS – ÇARESİZ

Yine bir kore yapımı gerilim , gizem filmi ile karşınızdayım ama bakmayın türünde gerilim dese de öyle ahım şahım bir şey yok hatta ben gerilmedim bile 🙂  ama yine de fena film olmamış bunların gerilim filmlerini seviyorum ben. sonu ve gidişatı her ne kadar tahmin edilebilinir olsa da keyif alınan bir film olmuş.

konuya gelirsek iki nişanlı düğünden önce aile ziyareti için yola çıkar ama yolda hanım kızımız kaybolur . damat a ne yapsın başlar onu aramaya aradıkça da olaylar beklenmedik bir yere doğru ilerler. onun için polise giden kayıp ilanı veren adam aslında nişanlısını hiç tanımadığını fark ediyor sonra onu bulmak için polislikten rüşvet yüzünden atılmış bir akrabasını da bu iş için özel dedektif niyetini tutuyor. bu iki adam kadını bulmak için uğraşırken bizde akıl yürütüyoruz ne oldu acaba diye çok sürmeden de ampul yanıyor olayı anlıyoruz.

biraz ön bilgi olacak amerikan yapımı bir film vardı hayatın benim diye oradan bir parça esinlenme hatta daha fazlası var gibi bilemeyeceğim belki de amerikalılar esinlenmiş hiç oturup araştıramayacağım. işte film size eğer izlediyseniz o filmi hatırlatıyor ki onu yazarken de ne kadar kolay çözülen bir film olduğundan yakınmıştım.

şöyle biraz kafamı meşgul edeyim ama çok da zorlamayayım diyorsanız tam da sizlik bir film .

not : ne kadar eleştirsem de seviyorum böyle filmleri canım 😀

iyi seyirler efem 🙂

Havadan Sudan

anlatacaklarım birikti bende gelip yazayım dedim. öncelikle bir ingiliz dizisini anlatmak istiyorum. aslında anlatacağım çok şey vardı ama benim balık hafızamdan uçup gittiler.

The Mystery of Edwin Drood  yani Edwin Drood ‘un gizemi Charles Dickens ‘ın son romanı. aslında roman yazarın ölümü sebebiyle tamamlanamamış bu yüzden bir sonu yok fakat buna rağmen sevgili ingilizler bu romanın iki bölümlük kısa bir uyarlamasını yapmadan edememişler. Romanın adı Edwin Drood olsa da aslında daha çok John Jasper ve onun takıntılı derecede bağlı olduğu Rosa etrafında şekilleniyor. çok da önemli olmadığını düşünecektim ki ikinci bölümün finaline doğru yazarın başarısını idrak etmiş oldum. belki de o böyle yazmadı diziyi çekenler böyle uygun gördü ama başlangıçta acıdım karaktere sonra kızma ,ilk önce nefret ettiğim karaktere sonra derin bir acıma gibi çeşitli duygu geçişleri sağladığından hiç de fena değil diyorum . iki bölüm olması sebebiyle hemen izlenir. benden söylemesi.

ikinci olarak son zamanlarda çok duyduğum bir polisiye kitaptan bahsedeceğim kitabı yeni okudum .

Aklından Bir Sayı Tut : tut ve bırakma gibi iğrenç bir espriye maruz kaldıktan sonra asıl meseleye geçelim. bakmayın siz kitabın çok fazla ismi geçtiğine veya ilginç bir ismi olduğuna beni hiç mi hiç memnun etmedi. polisiye denilince çıta hayli yüksek bu sebepten bu kitapla ilgili güzel şeyler söyleyemeyebilirim. mesela kitabın hayli sıkıcı başladığını sayfalarca yazılıp ama aslında hiç bir şey anlatmadığını , katili dedektiften önce bulduğum ve ilk tahminim doğru çıktığı için sıkıldığımı oysa başka bir yazar olsa kesinlikle final daha çarpıcı olurdu ve ben yanlış tahminde bulunmuş olurdum. sonra sayı muhabbetinin pek sıradan olduğunu ki kitabın geneli için söylenebilecek tek kelime sıradan olurdu. hem konuyu bağladığı kısımda çok fazla klişeydi bunun gibi bir sürü sebepten dolayı sevmedim. tamam iyi yanları da var haksızlık etmeyelim ama sanki çok zekice kurgulanmış gibi verilip okuyucuyu aptal yerine koymaya çalışması canımı sıktı. demem o ki bu kitap polisiye de pek de harikalar yaratmıyor.

polisiyeden gidiyoruz madem şimdi okuduğum kitap ise Şah Mat bunun henüz sonuna gelmediğim için çok fazla eleştirmeyeceğim belki finalde beni bir süpriz bekliyordur. ama şuana kadar okuduklarıma bakılırsa bu da beni hayal kırıklığına uğratacak kesin. spoiler vermeden eleştirmek de zormuş  🙂 genel anlamda çok akıcı bir kitap değil öyle fazla zeki bir kurgusu da yok. her şey sıradan ve oldukça basit . bir seri katili yakalmaya çalışan kriminolog hakkında desek konuyu özetlemiş olurum sanırım.

hadi polisiye devam filmler diziler kitaplar her yanım polisiye oldu . çünkü aklımı oyalamam gerek . başka şeyler düşünmemek için bilmeceleri katilleri düşünmeliyim. katil kim sorusu diğer düşüncelerden beni kurtarıyor. yani polisiye tutkum birazda akıl sağlımı korumak istememden geliyor 🙂

40 Dakika da dedektif ingilizcesi ile dedectives in 40 minutes.  güney kore yapımı fazla uzun olmayan bir film. aslında uzun zamandır asya yöresinden bir şey izlememiştim. filme gelecek olursak okulda işlenen bir cinayet , öldürülen öğrencinin katilini bulmaya çalışan iki öğrenci daha . işte  bu kadar basit. kavga ettiği çocuk öldürülünce suçun onun üzerine kalacağını sınıftaki polisiye meraklısı kızdan öğrenen kahramanımız kızla birlikte 4 . derse kadar katili bulmak zorunda kalıyor. bize de izlemek düşüyor ama fazla şey beklemeyerek. çok fazla umutlanmaz-sanız iyi vakit geçirebilirsiniz. ha bir de bu korelilere polisiye de gizem olması gerektiği katilin izleyicinin gözüne gözüne sokulmaması gerektiğini birilerini anlatması gerek. merak olmayınca heyecanda olmuyor azizim.

ve gelelim en eğlenceli kısıma . winpohu böyle zehir bir dili nereden buldun her şeyi eleştirdin diyenler olursa diye söylüyorum Joey adlı komedi harikasını eleştirmeyeceğim. yani elimden geldiğim tamam tamam bir parça belki 🙂

friends dizisi çok severim . o dizi bitince joey karakterini oynayan oyuncu joey adlı yeni bir dizi çekmiş. işte bu diziyi izliyorum son günlerde bırakamadım ardı ardına izliyorum. joey karakterini çok severdim zaten. dizi joey in kariyeri için L.A ‘ye taşınması ile başlıyor. kızkardeşi Gina ona bir ev bulmuştur. bir de yeğeni michael vardır. karşı komşu alex ile de ekip tamamlanır. Joey i izlerken the big bang ile olan benzerlikleri beni şaşırttı. mesela howard karakterini oynayan oyuncu burada da bir ”nerd” ü canlandırıyor. sonra onun sevgilisi aynı annesi ve şimdiki nişanlısı gibi bağırarak ve cırtlak konuşuyor. Alex ,Gina yı teselli edemediğinde sheldon gibi” there there ”yapıyor bunun gibi küçük benzerlikler. hele Joey ‘in yeğeni yok mu bu çocuk bir harika. dizi baya eğlenceli. bazen joey çok zeki tavırlar sergiliyor ya ona şaşıyorum yani onun gibi bir karakter nasıl böyle zeki düşünebilir ki.  keşke chander da olsaydı benim favori karakterim oydu.

neyse çok konutum şimdi kaçma zamanı

see ya

 

Biri Polisiye Mi Dedi :)

Geçenlerde hikaru burada çok güzel bir yazı yazdı. Ben Agatha Christie hayranıyımdır. Küçüklükten beri sevdiğim bu gizem merakı hiç peşimi bırakmadı. Yolum bu yüzden sık  sık sahaflara düştü . Sekiz , on  kitapla dönerdim.

Bu sevgimi unutmuştum ki sağ olsun değerli çingum hikaru yeniden hatırlattı. Buradan kendisine teşekkür ediyorum hem Jane Austen uyarlamalarını tükettiğim için ne yapacağımı düşünen bendenize yeni izlenecek uyarlamalar verdiği için hem de yazının sürprizi olarak kitap hediye ettiği için. İlk yorumu yazana hediye edeceğini söylemişti o talihlilerden biri de ben oldum. Bu hikaru dan alacağım ilk kitap değil. Daha önce Kuzey Güney kitabı ile ilgili nasıl haykırışla istediğimi duymuş ve bana kitabı yollamıştı. nasıl mutlu oldum anlatamam. kargo almak , paket gelmesi bir yana hem çok istediğim bir kitaptı hem de çok ince bir düşüncenin ürünüydü. Nasıl teşekkür etsem bilemiyorum 🙂 Okudukça seni hatırlayacağım çingu 🙂

 Gelelim diğer meseleye polisiye sever biri olarak. Hemen araştırdım ve film ve dizi uyarlamalarını buldum. Hercule Poirot çok sevdiğim bir dedektif. O ve onun gri hücreleri. Favorim kesinlikle Hercule. Agatha teyzenin bu karakterden zaman zaman nefret ettiği söylenir . Hatta bu yüzden Ve Perde İndi de malum sonu yazmıştır. Hercule nin kendini beğenen tavırlarını sevmezmiş. Ama ben seviyorum aynı durum Sherlock ve Sheldon da da geçerli. Gerçek dünyada zekasıyla övünen birine tahammül edemem belki ama hayali dünyada çok sevimli 🙂

Şimdilik izlediğim uyarlamlar Hollow Malikanesi Cinayeti , Arka Sokaktaki Cinayet, The Adventure of the Clapham Cook,Ölüm Oyunu ,Ölümle Randevu ama şimdilik 🙂 bunlardan Ölümle Randevuda bir alıntı yapmak istiyorum çok hoşuma gitti.

Şamda bir barda oturmuş içki içen bir adam odanın diğer ucunda ölümü görmüş. Olamaz demiş sıra bana mı geldi. Atına atlayıp dört nala sürmüş ,çölden geçip Samaraya gelmiş. Çok susamış çok ama çok. Kuyunun başında ölüm bekliyormuş . Adam şaşkınlıkla olamaz demiş ,ben seni Şamda bıraktım. Ölüm cevap vermiş. Seni Şamda görünce bende çok şaşırdım. Çünkü seninle buluşmak için burada sözleşmiştik.

Sherlock Holmes da severim hatta bbc versiyonu olan üç bölümlük şahane diziye bayılırım. Orada hem Sherlock u hem de Moriarty i çok seviyorum . Oyunculuklar mükemmel. Önceleri Sherlock çok hoşuma gitti. Ta ki Moriarty i görene kadar bu Andrew Scott olağanüstü bir oyunculuk sergilemiş. Onun olduğu o kısımı üç kere izledim.  Sherlock Holmes ın eski versiyonlarından biri olan The Greek Interpreter filmini de izledim. Oradan da bir alıntı yapmak istiyorum .

Watson: Ona ne olacak ?

Sherlock : Sorgulanıp serbest bırakılacak. Ne yazık ki soğukkanlılık suç sayılmıyor ve zerre kadar merhametsizlik .

İşte böyle polisiye dolu günler geçiriyorum. Sonra aklımda öyle hikayeler şekilleniyor ama vakit bulup yazamıyorum. İyi bir polisiye gibisi yoktur. Eğer izlemek isterseniz çok güzel bir site buldum buyurun   izleyin efem 🙂