Nasıl Yapılıyordu Ki Bu İşler

Merhaba efem, gerçekten nasıl yapılıyordu bu işler, yazı yazmayı unutmuş olabilirim. Bu yazı sevgili osmnulsn adlı sadık okuyucuma adanmıştır 🙂 Çok yazmak istedim ama yoğunluk gerçekten fırsat vermedi. Bir de korona olup geldim. Malum zor günler ama bu arada bol bol dizi izleyip, kitap okudum. Çoğunu hatırlayamadığımdan aklımdan kalan bir kaç öneri de bulunmak istiyorum.

Diziler

Hellbound : Güney kore fantastik dizisi ile başlayalım. Dizinin konusu şöyle ki insanlar ölüm tarihlerini söyleyen bir melek tarafından kehanetler almaya başlıyor. Meleğin ölüm saatini söylediği kişi korkunç yaratıklar tarafından öldürülerek cehenneme götürülüyor. Kehanet alan herkesin cehenneme gideceğini öğrenmesi ile toplumda panik başlıyor ve yeni bir din ortaya çıkıyor. İnsanların cehenneme gitmekten korkmaları, yeni din ile birlikte günahkarlar dışlanmasına hatta korkunç muamelelere maruz kalmalarına neden oluyor. Dizi fantastik falan ama beni asıl etkileyen o sahte din ve insanların değişik durumlarda verdikleri tepkiler oldu. Oluşan yeni tarikat ve müridler etrafında insanlığın doğasının işlenişi beni etkiledi efem, ekran başında sinirlerim de zıplamadı değil. İzlenmeli, düşünülmeli diyorum.

Yine bir kore dizisi ile devam edelim Reflection of You : dizinin ilk bölümlerinde merak uyandırması etkilemişti beni, daha sonra yavaş ilerleyişi ama zamanla biraz daha hızlı mı olsa demedim değil. Konu olarak anlatılmaya kakılsa spoilersız olmaz diye pek anlatasım da yok. Açıkçası dizi insan doğası, bencillik, insana bağımlılık, sevgi açlığı, narsistik gibi pek çok duyguyu bir ressam ve onun ailesi ile geçmişi etrafında işliyor. Dizi hala bitmedi bu arada çok sürprizli de değil tahmin edile bilinir ama verdiği duygulardan mıdır nedir sevdim. Kimse kimseye bağımlı olmasın efem, açılış müziği de ayrı güzel. Kendini başkasının ona olan sevgisi üzerinden değerli veya değersiz gören insanlara da kızmıyor değilim hani 😉

Filmler

Get Out: çok yeni izlediğim bir film oldu. Filmi orjinal senaryo ödülü aldığını duyunca merak ettim ve konusuna bakmadan açıp izledim efem. Hatta eskiden böyle şeylerden haberim olurdu neden şimdi hiç bilmiyorum dedim. Kardeşim de hep netflix yüzünden dedi. Galiba haklı yeni şeyler aramıyorum bile, iyice tembel oldum. Neyse konusu zenci bir arkadaş, beyaz kız arkadaşının ailesi ile tanışmaya şehir dışına gider. Yanlış anlaşılmasın ırkçı değilim tabi ki de konu zenci olmakla alakalı olunca öyle anlatıyorum. Türü ne desem bilemedim korku demek için bir şeyler eksik , gerilim desen var , biraz da bilim kurgumsu demeli galiba. her çeşit sosla bezenmiş filme gelince fena değildi. Öyle ahım şahım da değil , kötü de değil ama tahmin edilebilinir olması beni gerilim filmlerinde pek çekmiyor maalesef.

The Unforgivable : Namı diğer Affedilmez ; bir polisi öldürmekten uzun süre hapis yatan baş rolümüz, hapisten çıkınca daha 5 yaşındayken evlatlık verilen kız kardeşini bulmaya çalışır. Hem hapisten çıkınca yaşanan zorluk, insanların ve toplumun kabul etmeyişi, hem parasal sorunlar hem de kız kardeşini ararken yaşadıkları ile kadın karakterimize üzülürken buluyoruz kendimizi. Yine sonunu tahmin ettiğim ama buna rağmen beğendiğim bir film oldu. Yavaş akan bir film olmasından mıdır bilmem yormadı beni. Ve ana fikir herkes sizi yargılar ama çok az kişi gerçeği merak eder.

Göklerin Hakimi: Leanorda Di Caprio severiz ama filmi onun için değil de Howart Hughes in hayatını gerçekten merak ettiğim için izledim. Daha önce denk gelmiştim ve Howart Huhges in nasıl biri olduğu ilgimi çekmiştir. Dahi mi yoksa deli mi . İzlenmesi gereken biyografik filmlerden biri.Filmi fazla uzun buldum ve bazı yerlerde verilmek istenenin tam olarak sağlanamadığına inanıyorum ama Leo nun oyunculuğu için bile izlenir.

Dont Look Up: Baya popüler bir film, oyuncular zaten ünlü neden olmasın dedim. Konusu dünyaya çarpacak dev bir göktaşının dünyanın sonunu getireceğini keşfeden iki gökbilimcinin bu konuda bir şeyler yapılmasına ilişkin mücadelesini anlatıyor. Oyunculuklar iyi, hikaye güzel ama bazı yerlerde o kadar absürt ki, tamam yönetimleri falan eleştiriyor ama izlerken öyle rahatsız edici şekilde saçma gelen kısımları oldu ki filmi tam olarak bağrıma basamadım. Yani bunu daha ciddi ele alsalarmış severdim.

Yalan Çemberi: Bu sefer ki hint filmi efem. Amır Khan oynamasa izlemezdim sırf o oynuyor diye açıp şans verdim ama finalin böyle olacağını bilsem zaman harcamazdım. Çok mu acımasız oldum çok mu zor beğeniyorum bilmem ki.

Korona olunca bol bol kitap okudum onu ayrı bir posta yazsam iyi olacak, bu arada çok şey izledim lakin hepsini hatırlamak zor. Güncelde seinfield izliyorum sit com ları hep kısa bölümler olduğu için sevmişimdir. Georga Contanza ve Kramer için izliyorum desem yeridir. Komik ve hiç bir şey hakkında her şey 🙂

Bir sonraki posta görüşürüz efem, ( Yazmayı unutmuşum sürçi lisan ettimse affola , yorumlarda buluşmak üzere mutlu, huzurlu seneler efem. Beni unutmayın efem 🙂 Aşağıda 2012 yılında neden yazdığımla ilgili bi dolu konuşmuşum hatırlamak iyi geldi bundan sonra bol bol yazmak umuduyla. esen kalın efem 🙂

Home Again – Var mı ev gibisi

Romantik komedi tarzı sıcak bir aile ve dostluk filmi ile karşınızdayım efem. Bazı filmler vardır izlerken yavru kedi severmiş gibi bir his bırakır da içiniz dışınız pamuk şekerle dolar . Anlatamıyorum ama kısacası izlerken keyif veren ,samimi ve sıcak bir filmdi.

Konuya gelecek olursak  başrol kadın oyuncumuz ( ki parantez açmalıyım kendisini pek beğeniyorum güzel kadın vesselam – neyse kısa keselim )  kocası ile ayrılık sürecindeyken baba evine iki küçük kızıyla taşınır ve bir gün hayatı üç tane film sektörüne bodoslama dalmak isteyen çulsuz adamla kesişir. Mecburen sokakta kalan 429adamlara misafir evini geçici olarak tahsis edince de aile, dostluk ve aşk üzerine güzel bir ilişki yumağı oluşuyor.

ben filmde insanların samimi bir şekilde bir birlerine bağlanmalarını sevdim. Kan sudan ağır olsa da bazen aile olmak için kan bağına gerek yoktur. Bir de kadının kırk küsur yaşında olup da gençten sevgili yapması var ki bence çok tatlı bir çift olmuşlar.

çocuklar , eski koca falan derken izlerken sıkılmayacağım bir film olmuş. benden bu kadar. şöyle bir iki saat bu dünyadan uzaklaşıp keyifli bir film isterseniz alternatif olabilir.

keşke dünyanın da böyle şeker alternatifleri olsa şimdilik esen kalın efem 🙂

THW SWİNDLERS- KKUN

The Swindlers (2017)2017 yapımı bir güney kore filmi ile döndüm efem 🙂 hyun bin i görünce ee konusu da fena olmayınca bir bakayım diye başladım ama film baya akıcı ilerledi.

Dolandırıcıları dolandıran bir dolandırıcının intikam hikayesi desem çok mu karışık olur 🙂 hyun bin karşımıza bir dolandırıcı olarak çıkıyor ama yalnızca kendi gibi dolandırıcı olanlardan çalıyor. Babası da onun gibi bu işleri yapıyormuş ama bırakmış ta ki son bir iş için adamı zorlayıp öldüren kötü adamların hikayeye dahil olmasına kadar.

Bizim meşhur çiftlik bank gibi bir oluşum yapan kötü adamımız herkesi dolandırıp kaçıyor ee kaçarken bazı büyük adamlara rüşvet yediriyor ve bizim esas olanın babasını öldürüyor. esas oğlan ne yapsın başlıyor intikam planlarına .

film işte bundan sonra intikam etrafında ve bir grup dolandırıcı çevresinde dönüyor. filmde sevdiklerim yem atmaları, o kafesleme hikayeleri ,ince düşünülmüş tuzaklar ve tabi ki dümen içinde dümen olması . bir kere mesaj netti asla kimseye güvenme çünkü herkes aslında iş birliği yaptığı diğerine kazık atıyor. ha bir de şu söz ki ” şüphe iyidir bir kere şüpheyi yok ettin mi sonrasında güven gelir.”

velhasıl kelam film hoştu, güzeldi, vakit geçirmelikti. bu arada çok da beklentiye gidilmemeli çünkü her hamleyi ekran başında tahmin edebilirsiniz. çok da şaşırmazsınız.

benden bu kadar efem 🙂

 

Liberal Arts

movies_liberal_arts_poster

Yazmıyorum ama film, dizi izlemeye devam ediyorum efem . İzlediklerimi hatırlamak zor olsa da bu film bir yanı ile beni kendine çektiğinden yazmalıyım dedim.

Filmi izleyeli çok oldu ama hala döner döner bakarım. Çok mükemmel mi hayır çok özel mi  ona da hayır ama içindeki müzikler ve eğlenceli oluşu izlettiriyor kendini.

Yormuyor, sıkmıyor ve keyifli vakit geçirtiyor. ha bir de unutmadan kendisi geçmişe duyulan özlemi de barındırıyor. Konusu da tam da bununla ilgili geçip giden zaman ve büyümeyi ,yaşlanmayı kabul edememek.

Başrolümüzdeki adamcağız kız arkadaşından ayrılmış , hayatı pek de hayal ettiği gibi gitmeyen biri. Bir gün üniversite hocası buna öğretmenliği bırakıyorum sen de kampüse gel bir konuşma yap deyince eleman hemen valizi toplayıp düşüyor yollara. Üniversiteye duyduğu özlemle kampüse varıyor.

Diğer tarafta işsiz kalacağını bile bile keyif uğruna bölüm okuyan, yeni yetme tabirinin dile geldiği, güzel ve bir o kadar kendi şahsına münasır kızımız var.  Bu ikili tanışır ve olaylar diğer karakterlerin de renkli katkılarıyla şekillenir. Aslında hikaye özü itibariyle kendini aramak olunca bana hoş geldi.

tuhaf tuhaf karakterler, müzik ziyafeti, kitap eleştirisi ( ki bu sahne en sevdiklerimden ) kampüs havası , kuşak çatışması , sanat, edebiyat vs. derken güzel bir film.

Neyse benden bu kadar uzun zaman sonra yazmak ne zormuş . Şimdilik esen kalın efem 🙂

 

OUR TİMES- BEN GEÇKEN

ourBir film nasıl olurda hem bu kadar ğelendirir , böyle güldürür hem de böyle duygulandırır. tayland sineması yine yapmış yapacağını bana ilk aşk filminin tadını verdi. öyle ki filmi nasıl sevdim nasıl sevdim anlatamıyorum.

filmin her parçasında insan kendinden bir şey buluyor. hanım kızımız bir gün iş yerinde hayatının nasılda berbat olduğunu anlıyor. hiç bir şey okulda hayal ettiği gibi olmamıştır. ne işi ne de sevgilisi. hiç bir şey ona anlatıldığı gibi değildir. tutar istifa eder. şekil bir a benim gibi . hayallerim bunlar değildi der ve geçmişini hatırlamaya başlar. ee bizde zamanda geri gidip bu gençlerin okul zamanlarını izleriz.

çok eğlendim , beni en çok güldüren tayland filminde zincirleme mekktup olayını görmek oldu. demek dünya gerçekten evrensel. ikincisi karakterleri pek bi sevdim kızı da o delikanlıyı da . gönül hep serserinin peşinde değil mi zaten 🙂

isyana varan müdür öğrenci çatışmasını sevdim. bir ünlüye fan olan saflık derecesindeki sevgilerini sevdim. en çok da fedakarlıklarını sevdim.

gençlik filmleri bana hiç yaramıyor. çok keyif alsamda bir parça duygusalaşıyorum.

tavsiyemdir dememe gerek yok. bu film bence çok özel ilk fırsatta değerlendirilmeli 🙂

 

THE LİBRARY-KÜTÜPHANE

The Librarykütüphaneler sevilmez mi ,  hele de içinde aşk varsa . filmi yarım saatcik olduğu için izlemeye karar verdim ha bir de tayland yapımı olduğu için nedense sene bir iki film izliyorum ama her defasında severek bırakıyorum.

bu öyle bir film ki başı sonu belli hatta ee tamam diye izledim. sonunu da tam tahmin ettiğim gibi buldum ama öyle de bir film ki insanın bitirdikten sonra damağında öyle bir tad bırakıyor boğazında öyle bir yumru oluyor ki bahsetmesem olmazdı.

adamlar sani ana fikir vermek için tutup film çekmişler.

alınacak ders basit sen sen ol sakın bekleme erteleme bu hayt kısa yaşmana ba özgürce ve cesurca asla pişmanlık duymadan.

yarım saat ayırıp izlemek belki de bir süre hayatınızı sorgulamanızı sağlayacak. tavsiyemdir tez izlenilsin .

 

 

SPOTLİGHT

Ben geldin efem , içimdekileri döküp huzura ermek için buradayım.

spotlight a tesadüfen denk geldim . bir bakayım diye açtım ve film akıp gitti. konusu kilisede olan taciz olaylarını araştıran gazetecileri anlatıyor. spotlight gazetenin araştırmacı birimi efem. nerde manşetlik bir olay varsa orada bu takım var.

bir gün gazetenin başındaki adam değişiyor ve bu yeni gelen eleman fazlaca zeki olduğundan mıdır yoksa sırf kiliseye gıcıklığından mıdır bilinmez bu haberin peşine düşeceksiniz diyip ortalığı toza dumana katıyor. eleştiri yapan bir film. kimi zaman insan kendini de sorguluyor ya gözlerini kapayanlar onlarda suçlu değil mi ya biz ? biz de çoğu zaman çevremize gözlerimizi kapamıyor muyuz ?

en fenası da filmin sonunda bütün bu yaşananların gerçek olduğunu öğrenmek . çünkü film boyunca asla irite olmadan, acıtasyona girip, sizi düşürmeden gazetecileri ve işin zorluğunu izlerken olayların gerçekten yaşandığını öğrenmek yıkıcı oluyor.

onlarla birlikte hop oturup hop kaltım efem . ben sevdim güzeldi. ne yaparsan yap en iyisini yap sloganı da verdim haydi benden bu kadar yoksa spoiler dehlizine dalacağım.

 

LATE AUTUMN

hynTam da mevsime göre bir film ile karşınızdayım. Eğer film bu kadar hoşuma gitmeseydi beni yaz beni yaz demeseydi , eski günlerdeki gibi soluğu burada almazdım. eskiden her zaman vakit bulduğumdan mıdır nedir yada daha heyecanlı olduğumdan hemen paylaşmak için can atardım. şimdi ise uzun aralardan sonra ancak gelebiliyorum .

evet film mevsime göre sonbahar havası alacaksınız. ben filmi sırf hyun bin i izlemek için açmış olsam da , öncesinde sıkıcı ve fazla durağan olacağını düşünmüş olsam da film beni şaşırtmayı başardı. aslında film yeniden uyarlamaymış. orjinali 1960 yapımı imiş ama ben bunları sonradan öğrendim . iyi ki de hiç bir şey bilmeden izlemişim.

kocasını öldürdüğü için hapis yatan bir kadın annesinin cenazesine gitmek için üç günlüğüne dışarı çıkar. evine giderken de restoran açma hayali için jigololuk yapan hyun bin ile karşılaşır. film genel olarak durağan . konuşma fazla yok. oyunculuklar için söyleyecek söz yok. hyun çok sade ve gösterişsiz bir oyunculuk sergilemiş. öyle dizilerde alıştığımız abartı karakterler abartı mimikler yoktu. ben beğendim . ama filmi bu kadar etkili kılan boğazımı düğümleyen son sahne oldu. işte finali böyle etkileyici olmasa böyle iç acıtmasa belkide bu kadar çok konuşmazdım.
severek izledim . bu günlere veya benim bu günlerdeki psikolojime çok uyan bir film oldu. her şeye rağmen insan sevmekten geri duramıyor galiba.

ne demeli alın elinize bir fincan kahve , sarılın battaniyenize ee yağmurda eşlik ederken yalnız başınıza izlenecek filmlerden biri . keyifli bir sonbahar dileğiyle esen kalın efem .

ZAMANDA BİRİKTİRDİKLERİM

Zamanla bir çok şey yapıyorum ama bunları not etmedim için ve hafıza bakımından da oldukça zayıf biri olduğum için sanki her şeyi rüzgara bırakıyormuşum gibi hissediyorum. zaman akıp gidiyor ve geriye bir şey kalmıyor. işte sırf bu yüzden gelip dururdum bu bloğa kendime not bit arşiv olsun yada gerçekten yaşadığımın bir kanıtı olsun diye. kendime not almak geçmişi saklayabilmek için.

uzun zamandır uğramadım. bu günlerde neler mi yaptım. iki kore dizisine başladım. birincisi hi school love on bu diziye kız kardeşim yüzünden başladık. hatta hiç istemedik. ben fazlaca ergen işi olduğunu bile düşünmüştüm ama ne demeli galiba hala gencim yıllar geçse de kalp kabul etmiyor. ben oldukça sevdim hatta hafta da bir bölüm olması fazlaca can sıkıcı .baş roldeki kız çok sevimli ben normalde köredeki bayan oyuncuların o sinir bozucu karakterlerine dizilerde tahammül edemem ama bu kız öyle şeker ki hiç bir sinir bozucu yanı yok. hele on dört yaşında olması beni şoka soktu. dizi fantastik bir gençlik dizisi. ölüm meleği gibi çalışana kızımız bir insanın hayatını kurtardığı için meleklikten atılıp insani bir hayata sıkışıyor. devamı da dizi de 🙂

ikinci dizim it is okey that is love. kore dizi çeker içinde bu hatun olurda dizi kötü olur mu hiç. sırf bu kadın var diye başladım diziye nedendir bilinmez hatun nerde oynasa o dizi güzel çıkıyor. genelde şeker dizileri tercih ediyor gibi. yanlış seçim yapmıyor. pasta, greatest love, master sun ve bu dizi . ben diziyi sevdim psikoloji üzerine olması , dram olmaması , fazla kasmayan ve biraz yetişkin vari olması falan beni çekti. hele bir müzik var ,içinde uzun zamandır böyle güzel ost lar dinlememiştim. adamı da çirkin bulmuştum ama izledikçe güzelleşti 🙂 hep böyle oluyor. başta çirkin izledikçe yakışıklı 🙂

ukala satılar diye bir blog var sayesinde uzun zamandır arayıp da güzel anime bulamadım diye izleyemezken yeni güzel şeker animeler buldum. bu sene bir sürü animeyi aynı anda izliyorum.
glassip ağır ilerliyor ama merakla izliyorum acaba ne olacak diye .

ao haru ride bana fazlasıyla kimi ni todokeyi hatırlattı . öyle sıcak hissettiryor ki karakterleri bağrıma basıp satılmak istiyorum. liseliler ve onların masum aşkları 🙂

barakamon çok ama çok eğlenceli ben bu animeye biraz tereddütlü başladım sıkıcı olur diyordum bir adaya kaçmış bir adam ne olabilir ki diye başladım ama oldukça keyif alıyorum. hele o tatlı mı tatlı kız yok mu bayılıyorum ona küçük falan ama dehşet sevimli 🙂

sailor moon yeniden animeye uyarlandı. çocukluğumun animesi benim favorim hatta efsanem . biraz farklı gelse de ben serinin meraklısı olarak izleyeceğim. ne de olsa mangasını okuyamamıştım böylece manga nasıl ilerliyor onu da izlemiş olacağım.

gekkan shoju nozaki kun ise insanı şaşırtan bir anime sıradan basit bir shoju ama öyle anlar oluyor ki kahkahalara boğuluyorum. bu anime içlerinde en komiği sanırım ne zaman ne olacak bilemiyorum. karakterler arıza ve ben arızaları severim.

miyazaki efsanesinin veda filmi olan rüzgar yükseliyor animesini de izledim. her zaman ki gibi görüntüler hikaye olağanüstüydü ama nedense bu bir kariyerin bitişi olduğu için daha fazla şet ummuştum. ben fragman da başka bir hikaye düşünmüştüm de ondan da olabilir . bir parça eksik hissettim en iyisi başka bir kapanış yapsın bu anime veda için yeterli değil .

agatha teyzenin endless night adlı kitabını okumuştum bari tv uyarlamasını da izleyeyim dedim ama onu pek beğenmedim hikayeye sadık kalmamışlar yazık olmuş.

jane austen teyzenin de akıl ve tutku kitabını okudum . uyarlamasını izlemiştim ama kitabı okumamıştım henüz.
sonra peter pan ölmeli adlı kitabı okudum. polisiye olarak fena değildi. en azından aklından bir sayı tut a göre dahi iyi buldum.
bu aralar kitap okumayı bıraktım sanırım çok az okuyorum hepsi bu bilgisayar yüzünden hep yapacak bir şeyler var . bu sebepten doğru düzgün yazamıyorum bile. twitter ,tumblr falan da bıraktım ya kendimi dizilere verdim. sınırlı zamanımda anime gibi kısa şeyler veya yeni başlamış hafta da bir bölüm gelen şeyler izliyorum.

iki yabancı diziye daha başladım. outlander ın birinci bölümünü izledim bir iki bölüm daha bakarım ama devam eder miyim bilmiyorum. hikaye ilginç bu yüzden keşke kitaplarını okuyabilseydim diyorum. öyle bir hikayeyi kendim canlandırmak iterdim sırf oyuncular yüzünden hikayeden soğumak istemiyorum. finding carter adlı diziye de başladım hatta üç bölüm izledim ama olmadı yeterli gelmedi. bakalım belki izleyecek hiç bir şey bulamasam dönerim. yeni başlayan dizileri tercih ediyorum yakalamak sorun olmuyor.
başka şeyler de yapmışımdır ama aklıma gelmiyor.sanırım yazmadığım kitap yazılarım bahsetmediğim filmler var fakat kafam da koca bir boşluk var gibi hatırlayamıyorum. bu yüzden sık sık gelip yazmaya ihtiyacım var.

şimdilik benden bu kadar esen kalın efem 🙂

KAL HO NAA HO- Yarın hiç gelmeyebilir

evet biliyoruz yarın hiç gelmeyebilir ama çoğu zamanda unutmuyor muyuz bu gerçeği. unutmasak zaten yaşayamazdık. inşa öyle bir varlık ki hayatı ölüm gerçeğini unutarak buluyor. her ana öleceğinin bilen insan korkusundan yaşamazdı. peki filmin bununla ne alakası var.

aslında yok gibi . film aşk ve arkadaşlık üzerine kurulu. oldukça uzun tam üç saat yani böle böle izleyebilirsiniz yada benim gibi kendinizi kaybedip sonuna kadar izleyip sonunda sövede bilirsiniz.

yoo filmi beğenmediğim için sövmedim aksine film güzeldi. dram izlemekten kaçınan ben için bile çok güzeldi. insanın gözlerini dolduracak ve normal insanları ağlatacak sahneler var. ee konu aşk ve ölüm olunca ağlatır tabi .

aman, ruhit ve naina üç kişi , aman hindistandan kalkıp new york a gelir ve naina ile tanışır. daha sonrada onun en yakın arkadaşı ruhit ile. naina , aman a aşık olur ki nasıl olmasın aman harika bir insan nasıl ama nasıl üzüldüm onun haline. ruhit ise naina ya aşıktır. peki aman o da naina ya aşıktır. ama işler ikisinin birbirini sevmesi kadar kolay değildir.

dedim ya bu ne tam bir aşk filmi nede tam bir arkadaşlık filmi. fedakarlık filmi ama bunu neden sadece biri yapıyor diye de dellendim durdum.

film baya ödüllü . bende beğendim sadece naina ya çok kızdım. neden bir insan hep daha çok seviyor ki eşit olmayan aşklarda çok sevenin kaybetmesi doğal bir sonuç sanırım. filmin finaline uyuz olsam da naina ya kızsam da aman için bile izlenir.
dram dolu bir aşk filmi isteyenlere duyrulur.

esen kalın efem 🙂

bu arada varsa bana komedi önerisinde bulunun bu acıklı filmler depresifleştirdi beni .

şimdilik hoşçakalın 🙂