Kitap yazıları ile geldim efem, Irvin D. Yalom sevdiğim bir yazar daha önce Nietzsche Ağladığında ve Günü Birlik Hayatlar kitaplarını okumuştum. Güvendiğim, tarzını bildiğim yazarları okumak eski bir arkadaşla karşılaşmak gibi.
”Herkes tarafından kabul edilmek ve sevilmek için olmadığın biri gibi davranmak mı yoksa kendin olmak için yalnızlığa mahkum edilmek mi ”
Kitap boyunca bu ikilemi düşündüm. Yalom kitapta iki farklı karakter Spinoza ve Rpsenberg ‘in hikayelerini kurgulayarak anlatıyor.
Spinoza aklı ile örtüştüremediği dini uygulamaları, hahamların insanları kontrol etmek için dini alet etmelerini kabullenemeyen biri. İnanmadığı ve yanlış olduğunu düşündüğü şeyleri sesli olarak dile getirmekten sakınmaması neticesinde cemati tarafından dışlanan ve aforoz edilen, yalnızlığa mahkum edilen biri.
Rosenberg ise Hitler’in yakın adamlarından biri ve yahudi olmasına karşın Spinoza’ya ilgi duyuyor, spinoza problemini çözmek için uğraşıyor.
Spinoza ve Rosenberg ‘in yaşadığı dönemler arasında yüzyıllar var ve bölümler bu iki tarih arasında akıyor. Hem bu ikisinin geçmiş,i onları şekillendiren toplumsal durumları ve yaşadıklarını öğreniyoruz. Hem de onların yakın birer arkadaşları ile konuşmaları sayesinde iç dünyalarına dalıyoruz. Anlatım tarzını, üslubunu sevdim.
Spinoza’nın herkese karşı sadece kendi inandığını savunması, aklının kabul etmediğini sırf cemaatine ayak uydurmak için riyakarlıkla kabul etmektense ret etmesi muazzam. İnsanın kendi benliğini bulması ve ne olursa olsun ondan kopmaması gerektiğine vurucu bir gönderme.
Rosenberg’in ise başkasının beğenisi ve onayı için yaşaması, onay almadığından depresyona girmesi adeta modern dünyayı anlatıyor. Günümüzde de herkes beğenilmek çabasında değil mi, kabul görmek için uyum sağlamak için değil mi bütün uğraşlar. Daha güzel görünmek, daha başarılı olmak, sadece ün ve şöhret sahipleri için değil kendi küçük dar çevrelerin de bile insanlar kabul görmek için debelenip durmuyor mu? Herkes kendi değerini toplumun ona atfettikleri üzerinden ölçüyor. Toplumun aynasındaki yansımasını yeterli görmeyen insanoğlu karamsar ve depresif oluyor.
İnsanın beğenilmek için kendi benliğinden uzaklaşması ile içinde oluşan boşluk yine başkaları ile doldurulmaya çalışılıyor ve sonuç hüsran. Bundan değil mi sevilmeye bu kadar değer atfetmemiz . Ret edilmek ise tam bir kabus. Bu değil ki toplumdan uzak yaşamalı, kendi dışından kimseyi önemsemeli veya Spinoza gibi tek başına kalmalı hayır demek istediğim bireyselliği arşa çıkarmak değil veya insan ne olursa olsun sadece kendi istediğini yapsın. Demek istediğim bizi törpüleyip farklılıklarımızı eriten, birbirine benzemezsen, uyum sağlamazsan kabul görmediğin topluma bu kadar bağımlı olmanın nasıl tehlikeli olduğudur.
Sırf güzel gözükmek için deliler gibi spor yapmak, estetik merkezlerine koşmak ve bakım ürünlerine takıntılı olmak, yada çok iyi bir okula gidip çok başarılı bir iş sahibi olmak, zengin olmak, senden beklenen ne varsa yapmak bu son derece ürkütücü geliyor.
Toplum insanın hayatını şekillendiriyor, oku, işe gir, evlen, çocuk yap, birikim yap, yaşlan ve öl. Peki ya hepsi bu değilse …
Spinoza yaşadığı ve büyüdüğü çevrede çok cesur bir şey yapıyor. Herkese ve tüm inançlara aykırı olmak , gerçekten zor bir hayatı kendi kendine seçmek, inanılmaz. Çünkü yapımız gereği başkalarına ihtiyacımız olduğu bir gerçek.
Rosenberg ise anlamadan okuyan, fikirlere düşünmeden ve sadece delicesine bir inanç ile bağlı olan bir karakter ve birinin akıl ile yalnızlaştığı diğerinin ise inanç ile yalnızlaştığı bir evren Yalom’un kurguladığı hikaye.
Üzerinde çok düşünülecek bir kitap ben sevdim. Belki de uzun zamandır fikirsel alışveriş yapmadığımdan, okuduklarımı tartışacak kimse bulamadığımdan fazla konuştum. Dağınık bir yazı oldu efem, ne edelim benden bu kadar 🙂
Ne dersiniz hangisi daha iyi bilinçsizce körü körüne inanarak mutlu olmak mı yoksa sorgulayarak mutsuz olmak mı ?
Friends adlı sitcom’da Rachel karakteri zengin hayatını ve nişanlısını düğün günü terk eder. Babası ile konuştuğunda ona ” bütün hayatım boyunca herkes bana sen bir ayakkabısın dedi, peki ya ben ayakkabı olmak istemiyorsam ya ben bir çanta yada bir şapka olmak istiyorsam ” diyor. Özetle kendi benliğini bulmak için ne istediğini bilmek lazım. Önce kendini tanı , Adios Efem 🙂
Yorumlarınızdan beni mahrum etmeyiniz 😉